İki yıl önce bir yaz günü Canım Kardeşim Zeynep’le
Yüzüncüyıl’dan Çukurambar’a gidiyorduk. Birkaç saatlik işimiz vardı, halledip
dönecektik.
Yer yön hassasiyeti bulunmayan bir Karadenizli olarak tek
başıma girdiğim bir yol ne kadar kestirme olursa olsun kaybolduğumdan genelde
uzun da olsa bildiğim yolu tercih ederim. Fakat o gün tek başıma değildim,
Zeynep vardı, kestirme bir yola girdik.
İlerlerken bir sitenin bahçesinden dışına taşmış gül
ağaçlarını gördüm. Güller… Öyle güzellerdi ki kayıtsız kalamazdım ve kalamadım
da.
“Zeynep güllere bak. Ne güzeller değil mi? Maşallah.” dedim.
“Sahi, çok güzeller.” dedi.
Durduk. Bir süre gülleri izledik. Aynı güllerin vücudunda
ayrı ayrı şeyleri temaşa ettik Zeynep’le, birbirinden farklı hülyalara daldık.
Aynı kokuda buluştuk sonra, güzelliğin 1 olana varan doruk noktasında.
Bu hissiyatı kısa süreli de olsa devamlı kılmak adına,
bir gülü de yanımda götürmek geçti aklımdan. Ben zaten soğukkanlı bir katil
olduğumdan, bir beis görmedim gülü dalından koparmakta. Fakat Zeynep gibi
hassas bir insanı bu cürme şahit tutmak, cinayetin kendisinden daha büyük bir
felaketti. Yine de şansımı denemek istedim.
“Zeynep” dedim “koparsam ya bir tanesini.”
“Saçmalama Sudaaa, olur mu öyle şey?!” dedi.
“Ama Zeynep çok güzeller. Ne olur koparayım, lütfen
koparayım. Sadece bir tane.” dedim.
“Dalında güzel canım kardeşim, günahtır. Koparmayacaksın
tabi ki. Yürü hadi gidiyoruz.” dedi, tuttu kolumdan çekti.
Koparmadım. Gönlüm arkada kaldı.
Aradan birkaç saat geçti, işlerimizi halletmiş aynı
yoldan geri dönüyorduk. Bir an Zeynep kolumdan çıkıp hızlandı. Eğildi, yerden
bir şey aldı. Doğruldu sonra, bana dönüp elindekini uzattı.
Dalından kopup yere düşmüş olan bir güldü bu. Hani şu
güzelliğiyle gazellere konu olacak türden bir gül. Yukarıdaki fotoğrafta
gördüğünüz gül.
Birbirimize baktık Zeynep’le, güldük.
Neydi bunun adı? Tesadüf mü? Hayır, bütün dünya bir araya
gelse beni bunun tesadüf olduğuna inandıramaz.
Bazen olması gereken adına olmasını istediğinden
vazgeçtiğinde insan, vazgeçtiğini bahşedilmiş bulur önünde. Bazen mesele sadece
“evet” deyip teslim olmakta yahut gönlünü geride bırakmayı göze alarak “hayır”
demekte. Olması gereken adına, kendi istediğini feda edebilmekte, iradenin
hakkını verebilmekte. Yani aslında biraz vefa
biraz da diğergâmlık var işin içinde.