9 Eylül 2016 Cuma

Ya Sen?




Doğru nedir? Yanlış nerede başlıyor? Sınırları kim çiziyor?
Bir insanı iyi, kötü yapan nedir? Davranışları mı, niyetleri mi?
Bir yalanla mı yalancı olunur, iki yalanla mı? Yalanın boyutu mudur insanı yalancı yapan? Sahi, yalanın boyutu olur mu? Pembesi, beyazı, kavuniçisi olur mu yalanın? İsmimizin önünden “yalancı” sıfatını uzak tutmak için renklerle yeni bir yalana sığınmak mıdır “yalanın boyutu” diye adlandırdığımız olgu? En azından, “Nasılsın?” sorusunun yalancısı değil miyiz hepimiz?
Katil olmakla seri katil olmak arasında fark var mıdır? İnsan yalnızca birinin canını alınca mı katil sayılır? Ya kendimizden götürdüklerimiz? Kendi içimizde öldürdüklerimiz kendi ruhumuzun katili yapmaz mı bizleri? Boşa harcayıp yokluğa gönderdiğimiz kelimelerin katili sayılmaz mıyız? Yerle yeksan ettiğimiz kalpler, sevdiklerimizin boğazına dizdiğimiz düğümler… Bunlar yetmez mi katil sayılmamıza? Başkalarından ve kendimizden çaldığımız vakitlerin katili değil miyiz hepimiz? Katledileni görmüyor olmamız, ortada bir ceset olmaması, gerçeği değiştirir mi?
Söylesene. Üç kere “İman ettim.” deyip,  kalbiyle tasdik etmeyince mi münafık olur insan, beş kere “İman ettim.” deyip, kalbiyle tasdik etmeyince mi? Dilden dökülenle kalpte büyütülen arasındaki fark ne kadar da önemli.
Söylediklerimizle yaptıklarımız arasındaki uçurum, yüzümüze yeni yüzler katan. İki yahut yedi yüzün farkı var mı? Bizim için iyi olan bir insanın bir başkası için kötü olması farklı kişilere farklı yüzlerin gösterilmesinden mi kaynaklanır? Tanıdığımızı sandığımız insanların hangi yüzü aşina olduğumuz?
İki basamak yukarıda olmakla üç basamak aşağıda olmanın farkı var mıdır? Aynı merdivende yürüyüp aynı noktaya varılacaksa.
Bir insanı iyi, kötü yapan nedir? Eylemleri mi, kalbi mi, niyetleri mi, söyledikleri mi? Yoksa bunlar arasındaki uyum/uyumsuzluk mu?
En nihayetinde hepimiz ‘biraz’ ve belki ‘çokça’ yalancıyız, katiliz ve kötüyüz.