19 Ocak 2017 Perşembe

Bir şeyler üzerine

Yollar, yıllar, insanlar… Gelip geçiyor. Her şeyin bu kadar gelip geçici olduğu dünyada nasıl oluyor da bu kadar acı çekebiliyoruz? Her şey gelip geçerken nasıl oluyor da acılar geliyor fakat geçmiyor? Herkes giderken acılar kalıyor. Herkes arkasında acı bırakıyor ama kimsenin acısı azalmıyor. Ne yazık bir seyahattir bu. Ne eksik bir yolculuk. Eksilerek artan bir yolculuk.

İnsan defalarca ölüyor. Her şeye, her duruma, her hale alışılabilirken buna alışamamak neden? Ölüm bu kadar beklendikken her seferinde çığlıklar içinde can vermek neden? Her yeni doğuşta acı dolu geçmişin özlemi neden? Tüm dünya ayaklarımızın altına serilmişken, haykırıp sesimizi parçalayacak kuvvete sahipken, tüm sınırları bertaraf edebilecekken koca kainata sığmamak, sığamamak neden?

Bu kadar çok doğup ölürken, bu kadar çok yaşarken ve bu kadar çok taşarken bunca soru biriktirmek lakin tek bir cevaba dahi ulaşamamak. Aşılmayan yolları aşmak, gidilmemiş yerlere gitmek, derin denizlere meydan okumak, olmaz deneni oldurmak… Fakat bir tek küçük soruya bile cevap bulamamak.

Üç yahut beş soru… Bu kadar. Sınır tanımayan insanı, derin denizlerden; şiddetli fırtınalardan korkmayan insanı boğacak olan üç yahut beş soru. Ne acizlik Ya Rabbi. Ne büyüklük fakat aynı zamanda ne küçüklük. Bu derece büyüklüğün içinde böylesi bir küçüklük. Bu zıtlıklar vuracak bizi biliyorum. Zafer kazanmış bir komutan edasıyla güneşe gülümserken, kaybettiklerimizin hayali hıçkırıklara boğacak bizi. Ne yazık bir seyahattir bu. Ne eksik bir yolculuk. Eksildikçe artan bir yolculuk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder